Frank ( James Caan ) hapisten yeni çıkmış profesyonel bir hırsızdır. Hapishanedeyken kendisine, dergi ve magazinlerdeki resimleri kesip bir ...
Frank (James Caan) hapisten yeni çıkmış profesyonel bir hırsızdır. Hapishanedeyken kendisine, dergi ve magazinlerdeki resimleri kesip bir araya getirerek oluşturduğu bir “hayattan istediği şeylerin listesi”ni yapmıştır. Bu resimdeki şeyleri (güzel bir ev, bir eş, çocuklar vs.) elde edince de emekli olup normal örnek bir vatandaş kimliğine bürünüp, hayatına o şekilde devam etmek istemektedir. Yapmakta olduğu elmas soygunlarıyla -ve sadece elmas soygunu yapmaktadır- amacına ulaşmaya çalışan Frank, amacına daha hızlı ulaşmak adına bir mafyanın büyük bir soygun planı teklifini kabul eder. Fakat mafyanın Frank’in hiç hoşuna gitmeyecek başka planları vardır.
Michael Mann’in ilk uzun metrajı olan ve kendisine Cannes Film Festivali’nde “Altın Palmiye” adaylığı kazandıran ve başrolünde, Godfather’daki Sonny rolünden tanıdığımız; James Caan olan filmi: Thief.
Tıpkı Heat’teki McCauley (De Niro) gibi, Frank sevilebilen bir hırsız. Tam olarak özdeşleştirilemese de sempati beslenebilen birisi. Fakat McCauley’nin aksine; Frank bir aile, bir hayat kurmak isteyen bir hırsız. 30 saniye içinde hayatındaki her şeyi bırakıp kaçmak yerine, 30 saniyede hayatını baltalamaya çalışan her türlü engeli ortadan kaldırmak isteyen -en azından öyle düşünen- birisi. McCauley ne kadar titiz hareket edip hayatında hiçbir şeye yer vermek istemiyorsa, Frank de o kadar hayatını doldurmaya çalışan bir hırsız.
Frank bu “hayal kartı” diye kısaca adlandırabileceğimiz; hayallerini topladığı karttakileri gerçekleştirmeye, bir yemek masasında, sevdiği kadın Jessie’yi (Tuesday Weld) buna ikna etmeye çalışmakla başlar. Ve filmin en duygulu ve James Caan’in adeta oyunculuk dersi verdiği bir sahne başlar.
Frank 20 yaşında hapse girmiştir ve 31’inde çıkmıştır. Zamanının tükendiğini ve ona hiçbir şekilde yetişemeyeceğini hissetmektedir. Tek doğru dürüst yapabildiği iş olan “elmas hırsızlığı” bu planlarına erişmekte ona iyi bir avantaj sağlamaktadır fakat bunları Jessie’ye kabul ettiremeyeceğini bilmektedir. Frank Jessie’ye, hapishanedeyken yaşadığı “hayat değiştiren” ve Frank’i uçurumun kenarına kadar getirmiş olan kötü bir olayı anlatır. Bu olaydan sonra Frank hayattan istediği şeyleri bir karta yapıştırmıştır. Ve kartta sadece ev, araba, çocuk gibi fani olgular değil, ölümün kendisi bile vardır. Jessie bunları hiçbir şekilde anlamak istemez, yaptığı bir iş, kazandığı bir para ve sigortası vardır. Frank’in her an her yerde yakalanabileceği olgusu ona en başta tüm bunlara inanmamayı aşılasa da, Frank’in hikâyesinden etkilenmemesi elde değildir… Başka bir Michael Mann filminin başka bir yemek sahnesinde daha bir hırsızın muhteşem bir oyunculuk sergileyip hayatı üzerine konuştuğu bir sahne daha akıllara gelmekte hemen, bu harikulade sahne hemen bittikten sonra. Ayrıca da, James Caan bu yemek sahnesinin hayatında en çok gurur duyduğu sahne olduğunu belirtmiştir.
Hayal kartında olan şeylerden birisi de Okla’dır (Willie Nelson). Frank’in babası kadar sevdiği, hapishanedeyken ona bildiği tüm şeyleri öğretmiş olan usta bir hırsız. Hayallerinde ona da yer vardır. Ama Okla’nın hapisten çıkmasına daha 10 ay vardır ama Okla kendi tabiriyle “bilmemne anjiti”dir ve 10 ay dayanamayacaktır. Ve Frank’ten onu dışarı çıkarmasını rica eder. Frank işi halledeceğini söyler. Belli bir süre Okla’dan filmde haber almayız. İleride hapisten çıkıp filme dâhil olacağını beklerken (büyük bir soyguna dahil olup sonra Frank’i korumak adına kendi hayatını feda edeceği gibi boktan bir “dahil olma” mesela) ani bir olayla Okla’nın hastaneye kaldırıldığını öğreniriz ve ardından da Okla’yı kaybederiz. Frank için bu kadar önemli birisi ve filme de katılacağını beklediğimiz bir karakter ani bir şekilde filmden çıkar. Bu durum hem seyirciyi hem de Frank’i bir şekilde göt eder. Öyle ki böyle bir olay karşısında yıkılan Franki’in, Okla’nın öldüğünü söyleyen doktora bir bakışı vardır ki, doktoru oynayan J. Jay Saunders sahne çekilirken epeyce korktuğunu itiraf eder. Zaten bu da sahnedeki yüz ifadesine yansır. Dolayısıyla filmin diğer bir harikulade sahnelerinden ve oyunculuk anlarından -hem frank hem doktor olmak üzere- birisine tanık oluruz.
Thief’e birçok yönden Michael Mann’in üslubunu oluşturan bir film diyebiliriz. Buram buram saf bir suç filmi kokmasına rağmen Mann bize hayalleri olan ve bunları gerçekleştirmeye çalışan bir hırsız vererek filmi sadece basit bir suç filmi olmaktan kurtarır. Buna ek olarak filmdeki aşırı -tabi bir suç filmine göre- saykodelizmi de ekleyebiliriz. Tangerine Dream’in filme yaptığı soundtrack bu saykodelizmin en büyük yaratıcısı desek, pek de yanlış olmaz. Tabi Mann bize öyle sahneler verir ki bu saykodelik müzik eşliğinde –büyük soygunda gerçekleştirilen kasa açma sahnesi- filmi izlerken kendinizi kaybetmeniz olası.
Frank bu hayallerini gerçekleştirmek uğruna ilk ve son olmak üzere mafyayla büyük bir soygun işine girer. Bu büyük soygundan alacağı parayla tüm hayallerini gerçekleştirebileceğini sanan Frank tabi çok büyük bir yanılgıya düşer. Onu kaybetmek istemeyen ve daima onlara çalışmasını isteyen mafya, Frank’in hayatını git gide satın alır. Hatta bu uğurda ona evlatlık bir çocuk bile “kiralar”. Hayatının ve hayallerinin git gide elinden alındığını fark eden Frank…
[Frank hands the card to Jessie]
Frank: I worked this out, in the stone cell.
Jessie: What’s this?
Frank: That is my life. And nothing, nobody can stop me from making that happen.
Yönetmen : Michael MANN
Senaryo : Michael MANN
Görüntü Yönetmeni : Donald E. THORIN
Müzik : TANGERINE DREAM
Yapım : 1981 - ABD - 122 Dk.
Tür : Aksiyon / Suç / Dram / Gerilim
Oyuncular:
James CAAN
Tuesday WELD
Willie NELSON
James BELUSHI
Robert PROSKY
Tom SIGNORELLI
Dennis FARINA
Nick NICKEAS
COMMENTS